IQNA

İsrail soykırımı ve Batı’daki boş insan hakları siperleri

14:11 - November 06, 2023
Haber kodu: 3482313
TAHRAN (IQNA) - Aksa Tufanı operasyonu ve Gazze’de İsrail’in soykırımı, İsrail ordusunun yenilmezliğine, bir siper ünvanıyla Batı’nın rolüne ve insan haklarının önemine ilişkin anlatılarına kafa tuttu.

New Arap sitesinin haberine göre, Doha İleri Araştırmalar Enstitüsü’nde Çatışma ve İnsani Çalışmalar alanında doçent yardımcısı olarak görev yapan Tarık Dana Batı’nın yalanları, Filistin hakkındaki iddialarının ve insan haklarının yok edilmesi üzerine bir konuşma yaptı.

Aksa Tufanı ve Filistin’deki son gelişmeler uzun süredir devam eden efsaneleri ve geleneksel görüşleri tuzla buz etti. Bizi gücün korkunç gerçekleri ve ikiyüzlü bir sistemle karşı karşıya bıraktı.

Siyonistler zahiren değişmez gerçek olarak kabul edilen Filistin davasını küçümseme, İsrail’in yenilmez askeri gücü efsanesi ve Batı’nın kendini insanoğlunun koruyucusu olarak atadığı yönündeki saçma iddialarla çelişiyorlar. İsrail’in Gazze’deki soykırımı herşeyi gözler önüne serdi ve küresel kamaoyunun bilinci arttı.

İsrail’in, Batılı güçlerin ve Arap rejimlerinin destekçileri tarafından sürdürülen bu efsanelerin vahim sonuçları oldu. Şimdi köklerini ve gerçekleri örtbas etmek için yaptıkları tüm eylemleri ortaya çıkarmanın zamanıdır.

Filistin mücadelesini zayıflatmaya çalışma

Filistin davasını on yıldan fazla bir süredir müfessirler ve toplumlardaki politika yapıcılar Orta Doğu jeopolitiğinde düşük bir konuma getirdiler. İran, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi aktörler arasındaki bölgesel güç rekabeti önemli olup Suriye, Yemen ve Libya’daki iç savaşlar gibi konular manşetlere yön veriyor. Filistin mücadelesi genellikle bir yan gösteri olarak değerlendiriliyor. Belki sembolik nedenlerden dolayı önemlidir.

Bu yanlış düşünce bazı Arap rejimlerinin Filistin mücadelesinden uzaklaşmaya yönelik kasıtlı eylemleriyle de güçleniyor. İbrahim Anlaşmasını imzalayan BAE buna en açık örnektir. Bu rejimler, İsrail’le ilişkileri normalleştirmede siyasi bir mesaj vererek Filistin’in artık Arap ülkelerinin veya Ortadoğu barışının gündeminde olmadığını gösterdiler.

İsrail’in gündemine hizmet eden yozlaşmış bir kurum olan Filistin Özerk Teşkilatı da  bunların suç ortağıdır. Filistin Hükümetinin pasifliği ve başarısızlıkları, istemeden de olsa Filistin mücadelesinin boşuna olduğu efsanesini güçlendiriyor. Onun yeri ve konumunu temsili bir kurum değil, kurumsal bir engel olarak belirledi.

İsrail soykırımı ve Batı’daki boş insan hakları siperleri

Aksa Tufanı operasyonu tüm bunları alt üst ederek Filistin direnişinin İsrail’in askeri yeteneklerine karşı durabileceğini ve bölgenin jeopolitiğini yeniden değerlendirmeye zorlayabileceğini gösterdi.

Bundan sonraki olaylar ise çok şey anlatıyor. Batılı hükümetlerin İsrail’in soykırımını maddi ve manevi olarak desteklemeleri Ortadoğudaki sömürgecilik siperinin istikrarını her ne olursa olsun sağlamak istediklerinin bir kanıtıdır. Oysa dünyanın dört bir köşesinde milyonlarca insan Filistine destek yürüyüşleri ve proteto gösterileri düzenliyor. Arap dünyasındaki halk gösterileri ise rejimlerin tercihleri ​​ile halklarının duyguları arasındaki uçurumun çarpıcı bir resmini çiziyor.

İsrail’in yenilmez ordusu olduğu efsanesinin yenilgisi

Onlarca yıldır, ileri teknoloji, ezici ateş gücü ve Batı’nın sağlam desteğiyle desteklenen İsrail ordusu, yenilmez bir güç olarak telakki edildi.  Aksa Tufanı operasyonu bu rivayetlere kafa tuttu. İsrail’in istihbarat gücünün zayıflıklarını ortaya çıkardı. İsrail'in Gazze’deki askeri hedeflerine ulaşamaması bunu açıkça gözler önüne sermektedir.

ABD’nin İsrail’in yaptığı soykırıma desetk için hemen yardım göndermesi rejimin kırılganlığının zımnen kabul edilmesidir.

On yılı aşkın bir süredir kuşatma altında olan bir toprakta küçük bir grup Filistinli savaşçıyla savaşmak için dünyanın en gelişmiş askeri cephaneliklerini konuşlandırmak hem aydınlatıcı hem de endişe vericidir.

Bu sadece ateş gücü açısından göze çarpan bir uyumsuzluk değildir. Bu, kuşatma altındaki bir nüfusu bastırmak için adımlar atmaya hazır, gelişmiş bir askeri kuruluşun resmidir.

Batı’daki insan haklarının boş siperleri

ABD ve Avrupalı müttefikleri sıklıkla insan haklarından ve uluslararası hukuktan söz ediyor. Bu ilkeleri ekonomik yaptırımlar ve hatta askeri müdahaleler uygulamak için kriter olarak kullanıyorlar. İsrail’in Filistin’deki sömürge yönetimine bakıldığında bu, insan haklarının kendi kendini tayin ettiği koruyuculuğu daha da bariz bir ikiyüzlülük haline geliyor.

Batı’nın söylemleri ve eylemleri arasındaki uçurum Gazze’deki soykırımda açıkça gözler önündeydi. Gazze’de çoğunluğun kadın ve çocukların oluşturduğu Filistin’deki sivillerin ölümüne rağmen ABD, Gazze’ye insani yardım gönderilmesi için ateşkes çağrısında bulunan BM Güvenlik Konseyi kararını veto eden tek ülke oldu. Diğer birçok ateşkes önerisini de reddederek İsrail’in Gazze’deki toplu katliam çalışmalarını hızlandırdı.

Ayrıca 5 Kasım Cuma günü BM Genel Kurulu Gazze’de acil insani ateşkes yapılması yönünde oy kullandı. BM üyesi ülkeler arasında 120 ülke lehte oy kullandı, 14 ülke karşı çıktı, 45 ülke ise çekimser kaldı. Karara karşı oy kullananlar arasında ABD de vardı.

Burada belirtilen ilkeler ile emperyalist emeller arasındaki bu uyumsuzluk göz önüne alındığında şu rahatsız edici soru gündeme gelir: Batı tüm bu ahlaki çöküşüyle uluslararası hukukun küresel denetimi görevini üstlenmeye devam edebilir mi? Tüm bu kanıtlar bu ilkelerin aslında emperyalizmin, yeni sömürgeciliğin ve jeopolitik çıkarların esnek araçları olduğunu gösteriyor.

Şu anda Filistin adaleti ve özgürlüğüne doğru ilerlemek için gerekli olan unsurlar düşünsel sadakat ve ahlaki netliktir.

4179029

captcha